Prysmian çalışanları vardiya değişiminde fabrika girişinde toplanarak, sendika aracılıyla Cumhuriyetin kuruluşunun100. yılını kutlayan açıklamalarda bulundular.
Yapılan açıklamada, "23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışı ile başlayan süreç Cumhuriyetin ilanı ile taçlandırılmıştır. Cumhuriyete ve başta emekçiler olmak üzere halka kazandırdığı değerlere sahip çıkmak ve daha ileri götürmek başlıca görevimizdir.
Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet yönetimini şu sözlerle tanımlamıştır; "egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur." Dolayısıyla Cumhuriyet, milletin egemenliği kendi elinde tuttuğu bir yönetim biçimidir. Yüz yıllarca kul olarak yaşamış, dolayısıyla hiçbir söz hakkı olmayan bir halk için cumhuriyete kavuşmak elbette bir bayram olmalıdır. Ancak cumhuriyeti anlamak, o'nu yaşamak ve yaşatmak da cumhuriyeti kutlamak kadar önemlidir. Halkın söz sahibi olduğu bir yönetim biçimi olarak cumhuriyete kavuşmak hiç de öyle kolay olmamıştır.Padişahın tek yetkili olduğu halkın hiç bir biçimde söz ve yetkisinin olmadığı, insanların toplumsal düzeni değiştirmek büyük bir kararlılık ve irade gerektiriyordu.
Halk kendisini yönetecek kişileri seçme hakkına sahip çıkmasında kesinlikle söz sahibi olamıyordu. Aslında Türkiye'de Cumhuriyet, bütün bunlardan da öte, bir halkın yüzyıllarca süren makus talihini yenmesidir. Sevr anlaşmasıyla topraklarımız işgal edilmiş, tersanelerine girilmiş, limanları teslim alınmıştı. Emperyalistler, yıllardır bekledikleri bir ziyafet sofrasına saldıran aç kurtlar gibi ülkeyi dört bir yandan sarmışlardı. Arka arkaya gelen anlamsız savaşlar yüzünden toplum moral olarak çökmüş, genç ve eğitimli insan sayısı azalmış, özgüven kaybolmuş, yoksulluk ve çaresizlik tüm yurdu bir veba gibi sarmıştı. Mustafa Kemal Atatürk bu durumu "uçurumun kenarındaki bir millet" olarak tanımlamıştır.
Ama büyük liderler işte böyle zamanlarda ortaya çıkarlar. 1919'un Mayıs'ında, Samsun'a doğru yola çıkan Bandırma adlı vapurdaki bir lider, bir ulusun yeniden uyanışını da müjdeliyordu. 19 Mayıs 1919'da Samsun'da başlayan "büyük uyanış", Erzurum ve Sivas Kongrelerinin ardından halkla buluşuyor, tüm satha yayılıyordu. Bu satıh tüm bir vatandı. Artık yurdun dört bir yanında isyan ateşleri yanıyor, uçurumun kenarındaki halk ayağa kalkıyordu. Direnişler topyekun bir savaşa dönüşürken işgal kuvvetleri yeniliyor, 30 Ağustos 1922 günü tarihe büyük bir zafer günü olarak yazılıyordu.
Böylesine büyük bir silkinişi gerçekleştiren toplumun artık eskisi gibi yönetilmesi söz konusu olamazdı. Aslında Cumhuriyet, Kurtuluş savaşının en önemli aşamaları olan Erzurum ve Sivas kongreleriyle doğum sancılarını yaşamaya başlamıştı. Çünkü bu kongrelerde Mustafa Kemal Atatürk halkla, halkın önde gelen temsilcileriyle buluşarak görüşlerini alıyor, kararlara katılmalarını sağlıyordu. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı ise Cumhuriyete giden yolda dev bir adım oldu. Bunca yokluk ve yoksulluktan, bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği böylesine anlamlı bir zaferin çıkması, büyük bir lidere sahip olmak kadar, o liderle birlikte hareket edecek kararlı bir halkın varlığına da bağlıdır. Cumhuriyet fikri işte böyle bir birlik ve kararlılıkla vücut bulmuştur. Kendi küllerinden yeniden doğan bu halk, elbette kendisini yönetecek insanları seçme hakkını elde etmeye de layıktır. Bu ülkede yaşayan bireyler olarak, cumhuriyete ve onun kazandırdıklarına ulaşmamız gerçekten de kolay olmamıştır. Tarihimiz bize bunu çok iyi anlatmaktadır. Cumhuriyet bizim değerli bir kazanımımızdır ve bu yüzden de o'na sözle değil gerçek anlamda sahip çıkmayı başarmalıyız. Sonuç olarak, tüm halkımızla birlikte cumhuriyete sahip çıkmayı başardığımız oranda, cumhuriyet bizim için gerçekten bir bayram olacaktır.
İkinci yüzyılında işçi sınıfının iktidarda olduğu bir cumhuriyeti gerçekleştirmek umuduyla hepimizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.